|

Bayrampaşa Hapishanesinin Duvarları Yıkıldı!

Bayrampaşa Hapishanesinin Duvarları Yıkıldı!

“Tarih neler yazacaktır

Bir konuşsa duvarları

Duvarları kan boyalı

Diyarbekir zindanları…”

Ne yaşayanların dile getirdikleri, ne de dile gelmeyip yürekte birikenler… Zulmün her türlü çeşidi yaşandı 1980 yılında Diyarbekir’de. Önder İbrahim’in ser verip sır vermeyen direnişiyle dile geldi o duvarlar 73 yılının Mayısında… Sonra ardılları yeni direniş sayfaları eklediler o “dilsiz” duvarlara… Zulüm, bağrında filizlendiriyordu direnişi yenilgilere ve yenilgilerle. Hala tarih yazılıyor o duvarların içinde. 12 yaşında, 16 yaşında hiç fark etmiyor, çünkü erken büyüyor ülkemizde çocuklar… Onlar akranları gibi eskitemiyor önlüklerini okul sıralarında. Zulmü ve barbarlığı öğreniyorlar ve yaşıyorlar mapus duvarları arasında.

“Kanla Yazılan Tarih Silinemez” diyordu Ulucanların duvarları… 10 devrimci tutsağın katledildiği saldırıda büyük bir direnişe tanıklık ediliyordu yine. Kurşunlarla delinen duvarlar, köpük ve tazyikli sularla ıslanıyordu. Katliam biçimiyle bir ilke tanıklık ediyordu duvarlar ve direnişe de… Müze haline getirilip halka açıldığında silinmemişti/silinememişti katliamın ve direnişin izleri. Bu gerçeği bilenler arıyordu C-3, C-4 koğuşunu, hamamı, görüş kabinlerini…

Sinop Hapishanesi, Sultanahmet, Yedikule, Ziverbey Köşkü… 12 Mart’ın, 12 Eylül’ün unutulmaz bu adreslerinde yazılan tarihten habersiz geziliyor. Tanık olunan gerçeklerin, bir kısmıdır belki anlatılan. İşkence, sorgu, direniş yazılı her metrekarede, bu gerçeklerin hiçbiri silinememiş, kaybedilememiştir…

Ve geçmişi 41 yıl kadar eski olan Bayrampaşa Hapishanesinin duvarlarına vuruldu ilk balyoz… Gazete sayfalarına “isyanları, olayları ve firarlarıyla konuşulan cezaevi tarih oluyor” başlığıyla haber oldu. 19 Şubat 1993 yılı özgürlük eylemiyle Halil Çakıroğlu yoldaş adımlıyordu kavga odaklarını. Partisinin Metris, Kayseri hapishanelerindeki özgürlük eylemlerine bir halka daha eklemişti. Özgürlük eylemleri için yapılan ve yarıda kalan hazırlıklar ise tamamlanması şartıyla bırakıldı. 1995 yılında açığa çıkarılan tünel bunlardan biriydi. Emekle, sabırla milim milim tırnakla kazılan yolun özgürlük olan sabit adresi, varılmak üzereyken yarım kaldı. Tünelin patladığına ilişkin haber, hapishane koğuşunda yayılırken en ilginç tepki C-2 kadınlar koğuşundan verildi. “… C-3 koğuşunda tünel patlamıştır”la başlayan açıklamaya genç bir arkadaşın “kaç ölü, kaç yaralı var” sorusu hüzünlü havanın dağılmasına neden olmuştu…

Tecrit saldırısına karşı 96 SAG ve ÖO eyleminde bilmeyenler öğrendi kavganın amansızlığını ve acımasızlığını. Gün gün eriyen bedenlerin, hücre hücre yaşamı örgütleyen iradenin yazdığı tarihe tanıklıktı bu… 69 gün, 69 gece, saatleri, dakikaları ve saniyeleri saydık. Ölümsüzleşenlerimiz vardı o günlerde bir, bir de ölüme yürüyenlerimiz, yaşayanlarımız vardı, bir de yaşamı anlamaya çalışanlarımız… Ve payımıza düşen ölürken yaşamı örgütleyeni anlamaktı. İlginç’i, Berdan’ı, Tahsin’i gönderdik büyük direniş zamanı o büyük ana matladan. Bir insan seli yan yana doldurmuştu alanı ve bekliyordu geride gelecek olanı. Bütün sözcükler unutulmuş gözler diğer bütün anlamlara kendini kapatarak bakıyordu gelene ve tek bir şey söyleniyordu o sessizliğe “Bize Ölüm Yok.” Karanfillerle bezenmiş kırmızı bayrağın altından el sallıyorlardı geride kalanlara, “kendinize iyi bakın” diyorlardı. Tıpkı Polat İyit yoldaş gibi… Onun da yoldaşlarına son veda cümlesiydi bu. Her günkü hastane yolculuğuna gücü yetmemişti bu kez. Bayrampaşa hastanesinin o buz gibi mekanında boylu boyunca uzanıp yatarken görüştük en son. Sararmış yüzünde davaya bağlılığın izleri, yaşam tecrübesinin çizgileri vardı. Kendisini karşılayacak olan kalabalığı bekliyordu sessizce…

Ve daha niceleri uğurlandı o kapıdan; Barbara, Mehmet Demirdağ, Seyit Külekçi, Özgür Kemal Karabulut, Münire Sağdıç, Ümit Çağlayan San, Mustafa Toptaş, Nergiz Gülmez ve nice devrimci dostumuz… Takılıp kalmadık yorgun düşenlerimize, ama döktük bir parça gözyaşını, tuttuk bir parça matemini sonsuzluğa uğurladıklarımızın…

Ulucanlar, Ümraniye, Burdur, Bergama, Diyarbakır… Zulüm ve direnişi, ölüm ve yaşamı, öğrendik her birinde. Kitap sayfaları değildi öğreten, barikat ardındaki akan saatlerdi… Ve heyecan ve korku bilinememezlikti bir parça yaşanan, ama ‘kin’di bilenen… Devrimci tutsaklar için 19 Aralık 2000 hapishaneler katliamıyla son buldu Bayrampaşa’daki zorunlu ikamet…

Ve 19 Aralık sabahı mermi ve gaz bombalarıyla uyanırken biliyorduk zorunlu ikametimizin artık biteceğini. Son kez kuruyorduk barikatlarımızı, sloganlarımız son kez karışıyordu bu mekânda birbirine. Artık sadece kırılmıyor, yanıyordu hapishane duvarları ve demirleri. Mermi sesini duyduk ilk kez, gaz bombalarının çeşitlerini ve etkilerini öğrendik. Ve yanık insan etinin konusunun unutulamadığını aylarca… Gerillada yaralı ya da şehit düşmüş yoldaşını bırakıp gitme zorunluluğunun yarattığı o ağır yükü geride 6 devrimci kadını bırakırken anladık…

Önce mezbaha yaptılar boşaltılan hapishaneyi, nasıl ki Sivas’ta 33 aydının yakıldığı otelin altına döner lokantası açtılarsa ve sonra balyozu törenle indirdiler duvarlarına… Bir tarih yazılı o duvarlar, inen her balyozda derinliklerine gizledi yaşananları… Unutulmayacak direnişleri silinemeyecek tarihiyle yıkıldı. Bayrampaşa hapishanesinin duvarları…!

Bakırköy Kadın Kapalı Hapishanesi

Bir cevap yaz