|

Merkezi, kalıcı ve birleşik bir devrimci mücadele örgütü: CMP

Merkezi, kalıcı ve birleşik bir devrimci mücadele örgütü: CMP

Ülkemiz hapishanelerinde kesintisiz bir şekilde süren mücadelenin kazanımlar oluşturmasında ve deneyimler biriktirmesinde önemli bir role sahip olan Cezaevleri Merkezi Koordinasyonu’nun (CMK) ardından 2007 yılının ocak ayından itibaren uzun tartışma süreçlerini tüketerek hapishaneler cephesinde mücadeleye kumanda etmeyi hedefleyen bir oluşum, bir mücadele aracı kuruldu: Cezaevleri Merkezi Platformu.

Hapishaneler cephesinde devrimci güçlerin geliştirdiği bu yeni süreci ilgiyle takip eden Partizan Şehit Ve Tutsak Aileleri olarak bültenimizin yeni sayısında CMP ile yaptığımız röportajı yayınlıyoruz.. Şehit ve tutsak ailelerinin, tüm halkımızın ilgiyle okuyacağını umuyoruz.

CMP hangi ihtiyacın ürünü olarak ortaya çıkmıştır?

CMP: Hapishaneler mücadelesinde devrimci güçlerin geçmişten günümüze gelen ortak hareket etme ve düşmana karşı bütünlüklü kararlı bir şekilde mücadele hattı oluşmuştur. Merkezi ve yerel ölçekte çeşitli biçim ve düzeylerde devrimci güçler ortak eylem birliğini sağlayan organizasyonlar, platformlar, mücadele örgütleri oluşturmuşlardır. Özellikle 2000 büyük Ölüm Orucu süreci öncesi Türkiye hapishanelerindeki devrimci örgütlerin geniş sayılabilecek bir bileşimle ortaklık, program ve hedefler doğrultusunda uzunca süre birlikteliğini sağlayan Cezaevi Merkezi Koordinasyonu (CMK) adı altında örgütlenerek mücadelesini gerçekleştirmesi söz konusu olmuştur. Bu eylem birliği örgütü, hapishanelerdeki devrimci mücadele açısından önemli bir deneyimdir. Devrimci güçlerin sıkı, kaynaşmış, eylem kabiliyeti yüksek, merkezi hareketini sağlamada oldukça yetenekli ve bunun sonucu olarak hapishanelerde devrimci temelde kazanımların oluşmasını sağlayan önemli bir deneyimdir CMK süreci.

Özellikle 2000 yılında F tipi tecrit saldırıları ve bu sürecin nasıl karşılanacağına yönelik taktik ve politik farklılıklar ve mücadele araçlarının ele alınışına dair yaklaşım farklılıkları CMK içi ayrılıkları getirmiş ve CMK fiili olarak işlevsizleşmiş ve misyonunu tamamlamıştır. Devrimci güçler çeşitli biçim ve düzeylerde bu süreçten sonra ortak hareket etme yönlü geçmişten devraldıkları olumlu kültürü devam ettirme gayretinde olsa da sürece ve saldırıların karşılanmasına dair farklı taktik politikalardan dolayı esasta dağınıklık ve parçalılık hakim olmuştur. Devrimci güçlerin ortak bir örgütlülükte karşı koyuşu sağlanamamıştır.

2007 Ocak ayında hapishaneler cephesinde yeni bir zemin oluştu. Devrimci güçlerin taktik-politik yaklaşımları ve mücadele biçim ve olanaklarının ele alınışına dair birlikte hareket etme koşul ve olanaklarının zemini oluştu. Bu yeni durumun getirdiği koşullar yüksek devrimci çıkarların ve görevlerin sorumluluk bilinciyle ele alınmasını kaçınılmaz kıldı. Bu nesnel durumun yarattığı koşullar devrimci öznelerin ortaya koyduğu iradeyle buluştu. Merkezi, kalıcı ve birleşik bir devrimci mücadele örgütünün oluşturulmasının hapishaneler cephesinde devrimci bir zorunluluk olduğu vurgulanarak tartışmalar başlatıldı. Uzun tartışmalar sonucunda hapishanelerdeki devrimci tutsakların ve siyasal bileşimlerinin ağırlıklı bölümünü kapsayan, bu güçlerin tecrit ve tretman eksenli mücadelesini ortak sorunlar ekseninde, ortak-güçlü ve merkezi bir duruşu sağlamayı, bunu organize ederek, bu mücadeleye kumanda etmeyi hedefleyen bir oluşum, mücadele aracı kuruldu.

Özellikle devletin oldukça merkezi ve üst düzeyde bir kararlılıkla ele aldığı tecrit-tretman politikasına karşı devrimci tutsakların sıkı, kaynaşmış, merkezi bir oluşuma ve onun kumandasında soluklu-uzun erimli bir mücadeleye ihtiyacı açısından CMP önemli bir yerde durmaktadır. Bir bütün olarak geçmişin olumlu ve olumsuz deneyimleri, devrimci mücadelenin ve hapishaneler mücadelesinin ihtiyaçları ve bunun hem tarihsel hem de politik karakteri, devrimci ihtiyaçların süreçte belirlediği görevlere dair devrimci öznelerin ortak paydaları içeren yaklaşımları, taktik-politik tutumları CMP’yi bir ihtiyaç olarak ortaya çıkarmıştır. Ve çeşitli devrimci irade ve özneler kararlı, sebatkar ve yüksek düzeyde bir sorumlulukla bu oluşumu bir tüzük ve ilkeler etrafında örgütlemişlerdir. Tecrite karşı böyle bir örgütlenme ile ortak yürüme iradesini ortaya koymuştur.

Peki, bu yeni oluşum tecrit sorununu nasıl ele alıyor? Tecrit ve tretmana karşı mücadele perspektifi nedir?

CMP: Tecrit saldırısı geniş perspektifli, bir bütün toplumsal ilişkilerin sömürücü egemen sistem tarafından kendi lehine yeniden tanımlanmasını içermektedir. Yani tecrit-tretman hapishanelerle sınırlı salt bir infaz rejimi olarak şekillenen politik muhtevaya sahip değildir. En genel ifadeyle toplumsal güçlerin parçalanması, atomize edilerek örgütsüzleştirilip birbiriyle sosyal, kültürel-siyasal vs. her türlü etkileşim ve iletişimin kopartılarak, yalnızlaştırılarak yönetilmesidir. Bunun model ve konseptleri her sürecin belli sosyal-toplumsal-siyasal özellikleriyle şekillenir, biçimlendirilir.

Ülkemizde bu süreç bir konsept olarak ele alınarak halka ve onun öncü güçlerine yönelik bir saldırıyı önceleyerek işlevlendirilmeye çalışılmıştır. Hapishanelere yönelik tecride dayalı infaz rejimini toplumsal ilişkilerin bu biçimde şekillendirilmesi hedefinden bağımsız ele almamak gerekiyor. Biliyorsunuz F tipi tecrit sistemine geçişte egemen sınıflar çok vahşi ve kanlı bir yöntem kullanmıştır. Bu da, bu saldırının güçlü bir politik ideolojik hedefi olması gerçeğine işarettir. İleri, devrimci, demokratik güçlerin ideolojik-politik ablukaya alınmasında moral ve motivasyonların berhava edilerek dağıtılmasında F tipi tecrit saldırısı egemen sınıflar için en önemli halkalardan birisiydi. Devrimci güçlerin can bedeli yarattıkları mevzi-kazanımlar ve haklar egemenlerin kendilerinin en güçlü olması gerektiğini düşündüğü hapishanelerde onlara göre fazlaydı, lükstü. Üstelik buralarda devrimci güçler ileri düzeyde örgütlü bir bütünlük arz ederek, devrimci yaşam ve mücadeleyi gerçekleştiriyordu.

Devrimci güçlerin bu kazanımlarının dağıtılmasının kısa ve uzun vadede toplumdaki yansımalarına dair faşist sistem önemli ideolojik politik hesaplar yapıyordu. Ve kuşkusuz büyük beklentiler içindeydi. 19 Aralık vahşetini bu yüzden gözünü kırpmaksızın en vahşi biçimde gerçekleştirdi. Ve yine 10 yıldır başta F tipi olmak üzere çeşitli biçim ve düzeylerde neredeyse A’dan Z’ye harflerle isimlendirdiği hapishane modelleriyle tecrit-tretmana dayalı infaz rejimini sürekli yetkinleştirme gayreti içindedir. Yani tecrit bir infaz biçimi olarak da sürekli yeni deneyimlerle sistem tarafından olgunlaştırılan temel insani özelliklerin dağıtılması, parçalanmasını hedefleyen özelliklere sahiptir.

Faşist sistem temelde ıslah edip, uysallaştırma sistemine uyumlu, “topluma kazandırılma” adı altında infaz rejimini yoğun bir tretman politikasıyla derinleştirilmektedir. Bunun en kristalize hali ise 2000-2005 dönemi içinde F tipi hapishanelerde kazanılan deneyimle 2005 yılında gayri insani, anti-demokratik içerikli ve faşist bir özle hazırlanan ve yasalaştırılarak uygulamaya konulan Ceza İnfaz Kanunu’dur. Bu kanun yönetmeliklerle genelgelerle beslenip, aksaklıkları giderilip, tutsağa düşman ve faşist zihniyetle ideolojik eğitimle donatılarak görevlendirilen idari görevlilerle hapishanelerdeki tecrit-tretman politikasına adeta boyut katılarak tam bir saldırganlığa dönüştürülmektedir. Bu sosyal, toplumsal ve siyasal özellikleriyle tecrit-tretman sistemi tam bir beyaz ölüm şeklinde tanımlanabilir.

Politik yönü ise devrimci-yurtsever tutsaklara yönelik örgütsüzleştirme, devrimci duruşu parçalama, devrimci değerleri bu şekilde yalnızlaştırarak kolektif ruhundan koparma eksenine oturmaktadır. Ancak ta başından itibaren hem toplumsal-sosyal yönüne hem de politik-ideolojik yönüne dair devrimci tutsakların doğru çözümlemeleri ve tutumu tecrite karşı güçlü bir direnişi getirmiştir. Ölüm Orucu, fiili direnişler vs. ile 122 şehit ve yüzlerce gazi verilerek bir direniş gösterilmiştir. Ve gösterilmeye devam etmektedir. Bugün egemen sistem tecrit politikasıyla ıslah etme, örgütsüzleştirme, kendi sistemine kazandırma ona tabi kılma politikasında mutlak bir başarısızlık içindedir. Zira bugün tecrite karşı belki elle tutulur, infaz sistemini pratik olarak değiştiren kazanımlar söz konusu değildir. Ama tecrit-tretman politikasıyla devrimci tutsaklar örgütsüzleştirilememiş, tretman uygulamalarına boyun eğdirememiş-kabul ettirememiştir. Tecrit koşullarında devrimci yaşamlarını örgütlemiş ve ortak mücadele, ortak pratik tavır ve davranışlar geliştirmeyi başarmıştır.

Egemen sistem tecrit-tretman politikasını yetkinleştirmeye çalışırken direniş bunu boşu çıkararak bu politikaların çürümüşlüğünü gözler önüne sermektedir. Ki bu infaz rejiminin sosyal-psikolojik sonuçlarıyla adli tutsaklar üzerindeki yıkıcı etkisi de bu rejimin çürümüşlüğüne işarettir. Ancak tecrite dayalı bir hapishaneler gerçeği ve bir infaz rejimi tüm hoyratlığıyla sürmektedir. Temel haklarımıza yönelik saldırılar hiç hız kesmemektedir. Koşullar egemenler tarafından sürekli aleyhimize olacak şekilde yeni saldırılarla değiştirilmeye çalışılıyor. Tecrit sadece mekansal düzenlemelerle değil her türlü iletişim ve ilişkilerde de hayat bulmaktadır. Posta iletilerimiz, ziyaretçi haklarımız, sohbet hakkımız, yayınlara erişim hakkımız, binbir çeşit davranışın disiplin cezası kapsamında değerlendirilmesi ve verilen çeşitli disiplin cezaları ile temel hak ve ihtiyaçlarımız sürekli ve sistemli bir şekilde gasp edilmektedir.

Bunun yanında günlük, rutin bir dizi uygulamalarla bir dizi olanaktan yoksun bırakılmaktayız. Bu yönleriyle üretim ve verimi düşürecek bir yoksunluk, olanaksızlık, koşulları sistematik bir politika olarak uygulanmaktadır. Yani tecrit etme biçimi sadece insani ilişkilerin, etkileşimlerin sınırlanmasının ötesindedir. Daha sistemli, kapsamlı ve komplikedir.

Bu yönüyle devrimci tutsaklar olarak başta sosyal ve siyasal ilişki ve iletişimi sağlamaktan mahrum bırakılmak olmak üzere adeta bizi ilkel çağlardaki koşullara hapsetmeye yönelik her türlü hakkımızın gasp edilmesine karşı bir tecrit tretman karşıtı mücadele hattı örmeye çalışıyoruz.

Güçlerimizi, mücadele olanaklarımızı ve araçlarımızı rasyonel bir şekilde kullanarak mücadelemizi yürütüyoruz. Delikler, gedikler açarak, haklarımızı genişleterek, tecrite karşı kendi iç devrimci örgütlenme ve düzenlemelerimizi sağlayarak ve devrimci yaşam ve kolektif hareket etmede özellikle örgütlü nizamımızı sıkı-sağlam-kaynaşmış bir şekilde gerçekleştirerek tecrit karşıtı mücadeleyi ele alıyoruz. Ve kuşkusuz bir bütün tecrit sistemine yönelerek, onu nihai olarak dağıtma hedefine kilitlenerek uzun soluklu mücadele hattı örüyoruz.

Tecrite karşı bir mücadele ve direniş perspektifi içinde dışarıdaki mücadeleci, ilerici, devrimci, demokratik güçlerden beklentileriniz nelerdir? Yani dışarı ve hapishaneler arasındaki diyalektik ilişkiyi hangi yaklaşımla kuruyorsunuz?

CMP: Tecrit politikasının bir bütün emekçi halka ve onun ileri, devrimci, öncü müfrezelerine yönelik geniş çaplı saldırı perspektifine yukarıda kabaca değindik. Bu eksende tecritin toplumsal ilişkiler düzeyinde ve politik saldırı yönüyle en kristalize halinin sistemli bir infaz rejimiyle hapishanelerde yaşam bulduğu açıktır. Bu gerçeğin toplumun bilincine kazınması ve bir bilinç düzeyi yakalaması bizce oldukça önemlidir. Zira sistemin bir politikada, kendini en iyi ifade ettiği alandaki başarısızlığı bu politikanın akamete uğraması ve bu cephede koparılacak her halka toplumsal dinamiklere oldukça olumlu devrimci yansımalar şeklinde yansıyacaktır. Bu yönüyle toplumsal güçlerin hapishanelere yönelik duyarlılığı politik bilincin gelişmesinde de oldukça önemlidir. Aynı şekilde dışarıdaki ekonomik, demokratik, politik, ulusal eşitlik (Kürt ulusal mücadelesi bağlamında) eksenindeki mücadeleler ve direnişler hapishanelerde yansımasını olumlu anlamda buluyor. Nihayetinde hapishaneler de sınıf mücadelesinin en canlı, kendine özgü yaşandığı alandır. İçerideki ve dışarıdaki her değişim, hareket, direniş birbirini dolaysız bir şekilde etkiliyor, yönlendiriyor.

Tecrite karşı mücadele de devrimci, ilerici güçlere oldukça önemli görevler düşüyor. Her politik sorunun gündemleşmesi ve mücadelesinin ilerlemesi için kamuoyu oluşturulması ve bu kamuoyunun duyarlı bir eylemsellikle harekete geçirilmesi önemlidir. Hapishanelerde yaşanan sorunlarda da öyledir. Hatta denilebilir ki toplumda hapishaneler arasında ideolojik manipülasyonla daha da kalın duvarlar örülmesi gerçeği kazanımlarda toplumsal basıncı daha da önemli kılmaktadır. Zira hapishaneler tutsakların kendi seslerinin duvarlar arasında boğulmasını, sorunların o duvarların dışına çıkmaması için toplumsal bilince kazınan özelliklerden azami düzeyde faydalanması söz konusudur. Saldırılar, haksız uygulamalar, baskılar, her türlü sindirme yöntemi ve zora dayalı uygulamalar buralarda daha hızlı ve etkin ve de doğrudan uygulanmaktadır. Bu yönüyle toplumun duyarlılığı olmaksızın hapishanelerdeki savaşım eksik ve yetersiz olacaktır. Öyle de olmuştur. İçerideki önemli toplumsal destekle ve dışarıdaki hareketle birleştiğinde gerçekleşmiştir. Biz devrimci tutsaklar bu gerçekliği gözeterek meseleleri ele alıyor, mücadele hattımızı örüyoruz. Buradan vereceğimiz sesin gücü, etkisi ve kuşkusuz kazanıma dönüşmesi ancak dışarıdaki devrimci demokratik güçlerin bunu algılaması ve mücadelesinin konusu yapması ile olanaklıdır.

Son olarak yayınımız aracılığıyla vermek istediğiniz bir mesaj var mı?

CMP: Öncelikle bize bu olanağı tanıdığınız için sizlere teşekkür ediyoruz. Biz devrimci tutsakların ortak mücadele örgütü olarak devrimci, demokratik güçlerin egemen-gerici siyasal sistemin her türlü saldırısına karşı ortak güçlü bir karşı koyuşla politik görevlerini tamamlamasının önemine vurgu yapmak istiyoruz. Bu görev bugünün en önemli görevidir. Bu bilinçle tüm toplumsal güçlerin sorunların ana kaynağına yönelen bir mücadele pratiği örmesini umuyoruz. Ve tüm halkımıza ve devrimci, demokrat kamuoyuna sebatkar, dirençli mücadelelerinde başarılar diliyoruz.

Ocak 2010

Bir cevap yaz